27 Aralık 2016 Salı

Müptezeller, Emrah Serbes


Müptezeller, Emrah Serbes
İletişim Yayınları
163 sayfa
Birinci Basım: 2016
Beğeni Puanı: 3


"Her şeyi acıyla öğrendiyseniz mutluluktan da içiniz sızlar." (s. 158)





Müptezel, TDK Güncel Türkçe sözlükte aşağıdaki açıklamalarla yer alıyor:

1. Saygınlığını yitirmiş

2. Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz

Her iki anlamıyla da müptezellere romanda rastlamak mümkün. Başta kitabın baş kahramanı Bakır Arslan, Arslan'ın arkadaşları İsmail, Karabüklü, birahane müdavimleri, alkolikler, berduşlar yoksullukları ve kaybetme hikayeleriyle romanda karşımıza çıkıyor. Güzel şeyler olacağına inanıyoruz ama kendi hayatımızda da olduğu gibi mucizeler bir türlü gerçekleşmiyor. Her şey kötü gidiyor, üst üste geliyor. 
Bakır'ın yirmili yaşlarının başından ortasına kadar geçen yaşamına tanık oluyoruz. Bakır sürekli kaybedenler arasında. Bir yandan da bir türlü bir yere ait olamama hali. Gündelik yaşıyor. Ne bulursa içiyor, sigara, ot, bira, şarap, hap, çakmak gazı... Çünkü hayata ayık kafayla tahammül edebilecek bir hali yok. Bir yandan da yazar olmak istiyor. Yayınevlerine gönderiyor yazdıklarını ama en umutsuz olduğu anlardan birinde bile gelen mailde bir mucize gerçekleşmiyor. O kadar zamanını ayırıp yazdığı şeyler kimse tarafından beğenilmiyor. Bakır hızlı yaşıyor, ama bu hız yaşlı yan komşusu için endişelenmekten onu alıkoyacak bir hız değil. Biliyor ki yokuştan düşen amca Sisifos kadar güçlü değil. Sisifos her zaman yeniden başlayacak güce sahip. Yaşlı amca öyle değil bunu düşünüp harekete geçiyor Bakır da.
Bakır'ın hikayesinde hapishane de var, tımarhane de. Kitabın sonunda özgür olduğunu görüyoruz ama bu özgürlük öyle bir şey ki onunla ne yapacağını bilemiyor.
Bir solukta okunabilecek bir kitap. Sanki Bakır ile bir barda karşılıklı otururuyorsunuz. Bol küfürlü konuşuyor, anlattıkça anlatıyor. Teselli etmeye nereden başlanır bilemiyoruz. Bir şeyler söylemek lazım bu gencecik çocuğa, onun için bir şeyler yapmak lazım. İçten bir şey olmalı bu, öylesine yapılmış bir şey değil. Bakır'ı tanıdığım kadarıyla en doğru şey iki bira ısmarlamak ve başka bir şeye aldırmadan onu dinlemek yapılabilecek en doğru şey olurdu sanırım.

Kitabın arka kapağından:

"Üzülme baba," dedim, "alt tarafı bir ev, alt tarafı beton parçası ya. Çalışır ederiz, yine alırız. Ben de çalışırım bundan sonra, söz, alırız bir ev daha." "Ona üzülmüyorum ki ben," dedi babam. "Her ay evin taksitini ödedik de ne oldu. Bak, uçup gitti elimizden balon gibi. Keşke seni ağlatmasaydık çocukken. Keşke sana o akülü arabayı alsaydık."
Güzel olmak isteyen alkolikler, berduşlar, kardeşler… Zembereği boşalmış hayat memat ezberleri, tek gözlü geceler. Yeraltının karın gurultusuna, belalı bir gündüze sarılan cuaralar.
Müptezeller, uğultuların, yoksunluğun ve kaybeden delikanlıların romanı. Lime lime, ufalanarak. Emrah Serbes, kenarların soluğunu, dünyaya katlanamayan, kendine gömülen çocukları haykırarak anlatıyor. Yaz biter, güz biter, hep kış gelir.

Kitaba beğeni puanı olarak 3 verdim. Bunun nedeni de Emrah Serbes'in daha önce okuduğum Deliduman ve Erken Kaybedenler'i daha çok beğenmiştim. Müptezeller'de -bol küfürlü yazmasından mı kaynaklı olarak öyle hissettim bilemiyorum ama- üslubunu özensiz buldum.