22 Haziran 2014 Pazar

Sinek Isırıklarının Müellifi, Barış Bıçakçı

Su tatlı tatlı tıkırdamaya başladı ve karşınızda Oktay Rifat: Kaynayan çaydanlığın mutfağa diktiği o kokulu ağaç. Şairler böyle birdenbire ve alçakgönüllü bir şekilde ortaya çıkmayı severler. (S. 22) 


İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor. (S.24)

Dünyamızda alışılmışın dışındaki her şeyin açıklanması gerekir ve bu hiç de masum bir gereklilik değildir. Açıklama yaparsınız, neden gösterirsiniz, makul gerekçeler sunarsınız, sonra bir de bakmışsınız tam da sizden açıklama bekleyenlerin dilini kullanıyorsunuz, kendi dilinizi değil. Birilerine açıklama borçluysanız daima kendi dilinizi harcayarak ödersiniz. (S.27) 

.. Rene Char'ın Seçme Şiirleri'nin önsözünde geçen şu cümleyi unutamıyordu: "Kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz." 

Böyle bir cümleyi okuyup yıllarca aklınızda tutuyorsanız zaten ölüyorsunuz demektir. (S. 65)

Kocaman bir sirk kurup kaldırıyoruz her gün hiç üşenmeden. (S. 96) 

.. ve ahlak hiçbir zaman cankurtaran olmadı, o hep ayağa bağlanan bir taştı. Doğrudan dibe gidersin. Doğrudan. (S. 96)

Yazmak bir bakıma anlatılmaya değmez olanı anlatmaktır. Böylelikle anlamsız olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir. (S.159)

Aslangöz, Cemil Kavukçu



"Tanıdığım bütün dedeler öksürürdü, ama benim dedeminki hiçbirine

benzemezdi; çünkü o öksürmez ya da öksüremez, “Öhhaa,” diye gırtlaktan, garip

bir ses çıkarırdı."

Çarpıcı bir girişle başlıyor Aslangöz. Bu çarpıcılığa, samimi bir dili ekleyerek devam ediyor öykü. Sanki okumuyoruz da bir çocuğun ağzından dedesini, babaannesini, amcasını dinliyoruz. Elinde sigarası sürekli pijamasını çekiştiren öksüren tıksıran dede, alkolik Aslangöz amca,  "Geberesice" diye söylendiği kocasından bıkmış varlığı yokluğu belli olmayan oğluna merhametle bakan babaanne gözlerimizin önünde.

Aslangöz'ün  hikayesini tam olarak bilemiyoruz. Ama dedenin Aslangöz'ün alkolikliğine ses etmemesinden,  eve dönmediğinde pencerede beklemesinden ve oğlunun kesin yokluğundan sonra bezlere yüzünü gömüp ağlamasından bu hikayenin şekillenmesinde önemli bir payı olduğunu anlıyoruz.


"Kimseyle konuşmadığı gibi benimle de konuşmazdı amcam, onu tanımazdım.

Kimse tanımazdı. Kendi bile. Onun varlığı evde bir tür yokluktu. Ama asıl yokluğunu,

bir daha gelmemek üzere gidince anladık."



Cemil Kavukçu, “Aslangöz”,  Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak 9-14.