11 Eylül 2015 Cuma

Bazı Kadınlar, Alice Munro


Bazı Kadınlar, Alice Munro
Özgün Adı: Too Much Hapiness 
Çevirmen: Cem Alpan
Can Yayınları
359 sayfa
Üçüncü Basım: Ocak 2014

Kitabın özgün adı Aşırı Mutluluk, aynı zamanda kitapta yer alan son öykü. Bu ad yerine kitaptaki diğer bir öykünün ismiyle,  "Bazı Kadınlar"  olarak basılmış. Bu isimlendirmeyi de başarılı buldum. Kitabı iki cümle ile anlat deseniz Bazı Kadınlar'ı seçerdim. Çünkü Munro, bize yine bazı kadınların öykülerini anlatmış. Kimi hayatımızın kıyısında köşesinde kalan, kimi yanından geçip gittiğimiz, kimi de hayatımızın odağında olan bazı kadınların öykülerini... Ve her şeye rağmen  devam etmeye çalışan kadınlar bunlar...


Kitaptaki ilk öykü olan Boyutlar, yüzümüzü ekşiterek gazeteyi katlatacak herhangi bir üçüncü sayfa haberini çarpıcı bir şekilde görünür kılıyor. Anneleri evde yokken ruh hastası babaları çocuklarını öldürmüş işte, deyip geçmiyoruz. Babanın çocukları neden öldürdüğünü biliyoruz: Annelerinin onları terk etmesinin yol açtığı ıstırap yüzünden çocukların daha fazla acıya maruz kalmamasını sağlamak. Öldürmenin böyle bir mantığı olabilir mi? Doree'nin bir gecede ailesini kaybetmesine, kocasının rahatsızlığıyla yüzleşmesine, hayatının sarsılmasına tanık oluyoruz. Öykü bize insanların dayanması çok zor şeylere nasıl yaşadıklarını hatta daha doğru ifade etmek gerekirse nasıl nefes almayı sürdürebildiklerini anlatıyor. Hiçbir şey umrunda olmadan yaşamak. Böyle bir yaşamda sizi ince çizgiler arasında sürükleyen ne olabilir ki? Ancak, Ölüm ve yaşam arasındaki boyutlarda gidip gelen birinden başka kim sizi sürükleyecek güce sahip olabilir. Doree'nin hayatını kurtarmaya çalıştığı gence verdiği nefes, aynı zamanda Doree'yi de yaşama bağlıyor. 

Öykülerde küçük çocuklara;  genç kızlara da rastlıyoruz. Çocuk Oyunu adlı öykü de, bazı çocukluk sırlarının yetişkinlikte de peşimizi bırakmayan bizleri o geride bıraktığımızı sandığımız çocukluk arkadaşlarımıza bağlayan vicdan azapları olarak hiç unutulmadıklarına tanık oluyoruz.  

Bu kadar çok kadının öyküsünde tabi ki eşler de yer alıyor. Odun'da Roy ve Lea'nın geçirdikleri değişime tanıklık ediyoruz. Küçük bir kazanın bile insanların etraflarına yeniden bakmalarını sağladığını görüyoruz. Ormanda düştükten sonra ormana farklı bir gözle bakıp artık onu "Issız Orman," olarak nitelendiren Roy, hem kendi sınırlarını, hem karısı Lea'yı, çok sevdiği işini yeniden düşünüyor. 

Eşlerin yer aldığı diğer bir öykü de Öykü. İlk eşler, ikinci eşler, çocuklar, torunlar, herkes var bu öyküde. Bu kadar kalabalığın arasında yazdığı kitapla Joy'a geçmişi hatırlatan bir kadın ön plana çıkıyor. Joy yıllar sonra anlıyor ki, ayrıldığı kocasından ve birlikte yaşadığı kadından haber almak için kullandığı öğrencisi ona farklı duygularla yaklaşmış. Hayran olduğu öğretmeni tarafından sevildiğini zannetmiş. Ve bir gün tüm bu olanları anladığında kendini kullanılmış hissetmiş. Joy, beklemediği bir zamanda kendi öyküsüyle karşılaşıyor. Yaptıklarımızın başkaları için ne anlama geldiğini, onlara neler hissettirebileceğini gösteren naif bir öykü. 

Yüz, yüzünde doğum lekelesi olan bir çocuğun doğumdan yetişkinliğine olan süreci anlatıyor. Öykü sevdikleri arkadaşlarına benzemek için çocukların neler yapabileceğini gösteriyor. Bu çabaya rağmen sevilen arkadaşın bu çabayı görmemesi, anlayamaması ve kendiyle yüzleşmesi moral bozucu oluyor. Çocuk, kendisinden nefret eden bir baba, onu her zaman koruyup kollayan bir anneyle büyüyor.  Çocuğun birlikte oynadığı arkadaşı Nancy, ona benzemek için yüzünü kırmızıya boyuyor.  Bu beklenmeyen bir yüzleşme. Çocuk, kendisi de böyle mi görünüyor diye endişeleniyor. Bu kadar da kötü olamaz. Kabullenemiyor. Bunları kötü bir şaka olarak görüyor. Nancy'nin yüzündeki boya çıkarılıyor. Nancy kararlı, kalıcı bir iz olması için jiletle kesiyor. Bundan çocuğun haberi yok.  Annesi, bunu oğluna ancak yıllar sonra açıklayabiliyor. Birini sevmenin, ona benzemek istemenin bedeli bu kadar büyük olmamalı. 

Kitabın Türkçe çevirisine ismini veren öykü Bazı Kadınlar'da, yaşlı bir kadın, on üç yaşındayken çalıştığı bir yaz tatilini anlatıyor.  Bir kız çocuğunun gözünden kadın - erkek ilişkilerini, yetişkinlerin yaptığı tercihleri dinliyoruz. Oldukça eğlenceli bir uslüpla anlatılan karakterler adeta gözümüzün önüne geliyor. 


Kitaptaki son öykü aynı zamanda kitaba adını da veren öykü Aşırı Mutluluk, gerçek yaşamdan alınmış. Munro'nun bu öyküye ayrı bir önem atfettiği ortada. Uzun zaman boyunca öykünün kahramanı matematikçi Sofya'nın hayatını araştırmış. Kendine has diliyle de öyküleştirmiş. Kitapta ünlü isimlere rastlıyorsunuz. Bu öyküyü okumadan önce gerçek bir öykü olduğunu bilmiyordum. Okurken rastladığım isimlerden sonra ve Sofya'nın üzerine yaptığım araştırmadan sonra gerçek olduğunu öğrendim. (İlk büyük kadın Matematikçi olarak tanınan, analiz, diferansiyel denklemler üzerine önemli çalışmaları bulunan pek çok ödül sahibi bu ünlü matematikçiyi Munro öyküsüyle tanımak da ilginç oldu. Sofya Kovalevskaya hakkında daha fazla bilgi almak için buraya bakabilirsiniz. ) Ancak bunların yanı sıra bana gerçek olduğunu düşündürten diğer öykülere nazaran daha karışık olmasıydı. Benim tanıdığım Munro'nun kararkterleri bu kadar da hareketli kişiler olamazdı. Sürekli o şehirden bu şehire giden karakterler, anneleri, babaları, çocukları. Her birinin ayrı ayrı yaşadığı maceralar, sıkıntılar. Herhangi bir Munro öyküsüne nazaran çok daha karmaşıktı. Öyküyü Munro öyküsü yapan bence Sofya'nın Aşırı Mutluluğu'na yapılan vurguydu.

Bu öykülerin yanı sıra kitapta tadı damağınızda kalacak başka öyküler de yer alıyor. Onlar da sürpriz olsun. :)

Kitaptan alıntılar:

  • "Bir erkeğin odayı terk ettİğinde, o odadaki her şeyi geride bıraktığını asla unutma," demişti ona, arkadaşı Marie Mendelson. "Bir kadınsa, odadan dışarı çıktığında, o odada olmuş her şeyini beraberinde götürür."
  • Onun bu söylevi, o geniş yüzünün doğruculuk ve onaylamayla ışıldaması, o spastik hareketleri, belki de kızların uyarısında bir doğruluk payı olduğu yönünde içime kuşku düşürmüş, karanlık şüphelerin uyanmasına neden olmuştu.
  • Yüzünde bir gülümsemeyle oturuyordu, sanki orada olmaktan ne kadar memnun, kendini ne kadar ayrıcalıklı hissettiğini söylemek ister gibi, ya da bu hayatın ondan beklediklerini vermeye son derece istekli ve hazırdı olmasına, ama ne olduğunu anlasaydı önce...
  • Babamın düşmanlığına gelince, evde öyle bir geniş alanı kapsıyordu ki, bir tek bana yöneldiğini hiçbir zaman hissetmedim.
  • Şimdilerde işler çok değişti, zira benim durumumdaki bir çocuğun başına gelebilecek tehlike, alaylara maruz kalıp yalıtılmak değil, aşırı kaygı ve sahte duygudaşlık gösterileri olacaktır. Ya da bana öyle geliyor. O zamanki yaşam biçimi, canlılığını, espri anlayışını ve folklorunu, annemin de farkında olduğu gibi, büyük oranda katıksız kötü niyete borçluydu.
  • Kafam bu tip renkli bilgi kırıntılarıyla dolu bir kirli çıkıydı.
  • (Bu hikayeyi, sanki Warner Brothers film şirketi tarafından keşfedilmişçesine anlatıyor gibi gelirdi bana.)
  • ... Hayatta büyük işler başarmadan da mutlu olmak pekala mümkündü. Seçebileceğin, seni çalışmaktan bitap düşürmeyecek bir dolu meşgale vardı.




2 yorum:

  1. 5 puan verdiğin henüz olmadı galiba?

    YanıtlaSil
  2. Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık'ı 5 puan, ancak blogumda yazmadım.

    YanıtlaSil