22 Haziran 2014 Pazar

Aslangöz, Cemil Kavukçu



"Tanıdığım bütün dedeler öksürürdü, ama benim dedeminki hiçbirine

benzemezdi; çünkü o öksürmez ya da öksüremez, “Öhhaa,” diye gırtlaktan, garip

bir ses çıkarırdı."

Çarpıcı bir girişle başlıyor Aslangöz. Bu çarpıcılığa, samimi bir dili ekleyerek devam ediyor öykü. Sanki okumuyoruz da bir çocuğun ağzından dedesini, babaannesini, amcasını dinliyoruz. Elinde sigarası sürekli pijamasını çekiştiren öksüren tıksıran dede, alkolik Aslangöz amca,  "Geberesice" diye söylendiği kocasından bıkmış varlığı yokluğu belli olmayan oğluna merhametle bakan babaanne gözlerimizin önünde.

Aslangöz'ün  hikayesini tam olarak bilemiyoruz. Ama dedenin Aslangöz'ün alkolikliğine ses etmemesinden,  eve dönmediğinde pencerede beklemesinden ve oğlunun kesin yokluğundan sonra bezlere yüzünü gömüp ağlamasından bu hikayenin şekillenmesinde önemli bir payı olduğunu anlıyoruz.


"Kimseyle konuşmadığı gibi benimle de konuşmazdı amcam, onu tanımazdım.

Kimse tanımazdı. Kendi bile. Onun varlığı evde bir tür yokluktu. Ama asıl yokluğunu,

bir daha gelmemek üzere gidince anladık."



Cemil Kavukçu, “Aslangöz”,  Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak 9-14.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder