Hakan Bıçakçı
İletişim Yayınları
227 sayfa
2. Baskı 2014, İstanbul
Girişteki alıntıyı okuyunca kitaba Virginia Woolf'a hak vererek başlıyoruz:
Başkalarının gözleri, bizim zindanlarımız; başkalarının düşünceleri, bizim kafeslerimiz.
Kimimiz zindanlarda kimimiz kafeslerde kimimiz de her ikisine maruz hayatlar sürdüyoruz. Bazılarımız maruz kaldığı bu hayatı sorguluyor. Bazılarımız bu mahkumiyetlerinin farkında değil. Zaten böyle olmalı dercesine yaşamaya devam ediyorlar ve üstüne başkalarının zindanları, kafesleri oluyorlar.
Bıçakçı, Doğa'nın düşüncelerden çok gözlere önem veren yönünü vurguladığı için zindan resmini uygun buldum. |
Doğa'da bu son gruba giren bir plaza çalışanı. Hırslı, güzel, beklentileri yüksek bir kadın. Rakibi Alev'i altüst etmek için pek çok yola başvuruyor. Çünkü en güzel, en başarılı, en akıllı o olmalı. Yöneticisi Cengiz Bey, Alev'e değil ona güvenmeli. Başkalarının hakkında ne düşündüğüne, ne dediğine/demediğine çok önem veriyor. Bir noktadan sonra da akıl sağlığını kaybediyor ve her şeyi bırakması gerekiyor. Yanında sadece onu her haliyle beğenen zihninde yaşayan küçük adamlar kalıyor.
Benim için Doğa Tarihi tam bir hayal kırıklığı oldu. Bunun temel nedeni de kitabı yüksek beklentilerle okumaya başlamış olmam. Yüksek beklentilerimin kaynağı:
- Kitabı internet üzerinden alma girişimlerimde stokta kalmadığını öğrenmem ve dolayısıyla da madem bu kadar çok okunuyor demek ki bir ışık var bu kitapta diye düşünüp beklentilerimin yükselmesi.
- Kitabın arka kapağında "plaza-site-alışveriş merkezi üçgeninde sıkışmış hayatları anlatan günümüzde geçen bir distopya" yorumunu çarpıcı bulmam çünkü High Project kadar olmasa da orta halli bir plaza ortamına 4 yıldır maruz kalışımın bu konulara ilgi doğurması. Biz de bu yolun yolcusuyuz Doğa ne yapıyormuş bakalım? diye düşünmüş olmam.
- İş hayatına henüz girmemiş bir arkadaşımın kitabı okuduktan sonra işten soğuması nedeniyle kitabın başarılı olduğunu düşünmem.
Gelelim hayal kırıklıklarımın nedenlerine, öncelikle Doğa'nın dış görünüşüne verdiği önemin çok abartılı olduğunu düşünüyorum. Örneğin göğüslerine silikon taktırmasına gerek yoktu. Kıyafetlerine verdiği önemle, lacivert lensiyle, makyajıyla, zayıflık takıntısıyla zaten dış görünüşüne aşırı önem verdiği mesajını alıyoruz. Silikon taktırmasıyla bir kez daha "güzelliği dışında bir şey düşünmeyen kadın"ı vurgulanması okuduklarımızı sıradanlaştırdı.
Kitapta gündelik iş hayatından bir şeyler bulmayı beklemiştim. Rekabet her zaman var ama kitaptaki kadar tek odak rekabet değil. İş hayatında bizi meşgul eden yapılması gereken işler, yapılmasa da olan işler, yapılmasına hiç gerek olmayan ama yapılan işler bu kitapta yer almıyordu. Tüm işlerin yapılması gerekiyordu ve bu gerçek dünyayla örtüşen bir durum değil. Buna paralel olarak da çalışanlar tek tipti: Rekabet odaklı. Bu tek odak noktasına rağmen Doğa ve Alev'in rekabetinin içi boştu, bir hedefe de dayanmıyordu. Sunumu Alev'in yapması, yıllık planlamayı Alev'in hazırlaması açıkçası rekabet etmeye değer bir şey gibi gelmiyor bana. Bırakalım yapsın. Doğa'nın Cengiz Bey'in gözüne girmek istemesinin daha inandırıcı bir nedeni olmalıydı. Para, mevki gibi.
Rekabetin bir temelinin olmaması ve karakterlerin tek yönleriyle ele alınması nedeniyle kitaba 1 puan verdim. Eğer beyaz yakalıysanız kitabı hiç okumanıza gerek yok, iş yerinde kitaptan daha çarpıcı, inandırıcı olaylara tanık olduğunuza eminim. Plaza hayatını merak edenler okuyabilirler, yukarıdaki yorumlarımı göz önünde bulundurmalarını rica ederim. Bir gün plazaya adım atarlarsa - ki umarım bu olmaz! - görecekleri, yaşayacakları olaylar kitaptan çok daha renkli olacaktır.
Alıntılar ve Hissettirdikleri
O sabah otuz beş yaşına girmişti. Yolun yarısında falan değildi. Daha yeni başlıyordu. S. 12
Doğa yeni yaşıyla beraber yeni bir döneme başlıyordu, otuz dört yılın hazırladığı kaçınılmaz son gerçekleşmek üzereydi.
İş yerinde ne zaman yoğunluğunu büyük bir meziyet gibi anlatan birini görsem aklıma bu sözler geliyor, içimden gülümsüyorum:
Gerçekten ne kadar işi var önemli değil. Yoğun görünmek, işlerin başından aşkın görünmesi, yeterli. Hırpalanmasına gerek yoktu, ancak hırpalanıyormuş gibi görünmeye mecburdu. S. 14
Her şeyin mükemmel görünmesi gerekiyor, yaşam alanları da buna dahil. Çizilen mutlu, güzel, başarılı portreye arka plan olması nedeniyle de ev önemli bir dekor. Doğa'nın evi de lüks bir site içerisinde, modern bir dizayna sahip. İçindeki eşyalar da mükemmelliğin bir parçası.
Evin her köşesi Doğa'nın fotoğraflarıyla doluydu. Bu pozlar çerçeve satın aldığında içinden çıkan örnek resimlere benziyordu. Satın alınıp gerçek ve kusurlu fotoğraflarla değiştirilmeyi bekliyordu sanki bu aşırı fotojenik pozlar. S. 26
Konuşanlar üçe ayrılıyordu. Fikirlerle sürece katkıda bulunmaktan çok sadece zekasını ispat etmek için konuşanlar, yalnızca haklı çıkmak için konuşanlar, sırf konuşmuş olmak için konuşanlar. S. 79
Bu cümleyi okuduğumda gözümde sıkıcı bir toplantı ortamı belirmişti, oldukça yerinde bir benzetme olmuş.
Aşağıdaki durum pek çok beyaz yakalı için geçerli. Doğa'dan farklı olarak bir çoğumuz için servis şoförleri güvenlikli bölgeden güvenliksiz bölgeye geçişi yumuşatıyor ve bizim serviste de Joy FM çalıyor.
İki güvenliğin arasındaki güvenliksiz bölgeyi Joy FM yumuşatıyordu. S. 115
Kitapta neler olabilirdi?
- Alev ile rekabeti kariyer hedefine dayanabilirdi: Tek bir departman müdürü kadrosu için yarışmak gibi.
- Sürekli Mtv izlemek yerine Cnbc-e izleyebilirdi.
- Sürekli kahve içmek yerine yeşil çay içebilirdi.
- Ofise babetleriyle gidip ofisinde bıraktığı topuklu ayakkabılarla değiştirebilirdi.
- Instagram kullanabilirdi.
- Her gün sabah kahvaltısında Ege'de bir sahil kasabasına yerleşme hayali kuran arkadaşlarımın hikayelerini bir de kitapta dinlemek isterdim. Bu yüzden Doğa Butik otel açmak isteyen bir arkadaşa sahip olabilirdi.
Kaynaklar
Actual image of SM dungeon, http://www.allkpop.com/forums/discussion/187517/actual-image-of-sm-dungeon, Erişim: 12.10.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder