Cumhuriyet Kitapları
YAZIN BASIN YAYIN MATBAACILIK TRZ. TİC. LTD. ŞTİ.
276 sayfa
276 sayfa
14. Baskı: Aralık 2013
"Ay büyürken uyuyamıyorum! Silip alıyor gözlerimdeki uykuyu..." (s.13) diyordu adam. Kadın da iç çekiyordu. İkisi de uyuyamıyordu ve ikisi de yalnızdı. Bu iki ortak nokta dudaklarını birleştirmeleri için yeterli oluyordu.
Ay Büyürken Uyuyamam, Batı Anadolu'da taşrada yaşayan kadın ve erkekleri, cinsellikleri ön planda olmak üzere gündelik yaşamlarıyla konu alıyor. Kimi çalışkan sabahın köründe tütün kırmak için yollara düşüyor, kimi asker yolu gözlüyor, kimi sevdiği geride ne hallerde kaldı diye askerden kaçıp geliyor. Kimi her mahallede rastlanan:
Küçük bir mahalle bakkalıydı. Dükkanını gün doğmadan açıp, gece hala bir paket cigara satarım diye, kahveler kapandıktan sonra kapatan bakkallardan. (s. 33)
Kimi de göz göre göre aldatıyor, aldatılıyor.
Bu öyküler aynı zamanda zorla sevmediği adamla evlendirilen kadınlar, pavyona düşen kızlar, eşlerini aldatatan erkekler ve kadınlarla pek çok filme de konu olmuş hayatları içeriyor. Ancak Cumalı'nın öykülerini farklı kılan bunları yaşayan kahramanları. Bu kahramanlar arasında beklenen tepkileri verenlerin yanı sıra olaylara bir o kadar da farklı yaklaşanları var. Taşralı olmanın muhafazakar olmayı da barındırdığı düşüncesi bu öykülerle sarsılıyor.
Örneğin Uzun Bir Gece öyküsünde olduğu gibi. Börekçi Zekeriye Usta, gerek öyküdeki kahramanlar tarafından gerek de biz okuyucular tarafından beklenen "Namusun kirlendi." tepkisini vermiyor. Çünkü karısını seviyor, onu affetmek için bir çıkış yolu arıyor, kime güvenip güvenmeyeceğini biliyor. Daha çok fikir vermesi açısından öyküden kısaca bahsedelim:
Örneğin Uzun Bir Gece öyküsünde olduğu gibi. Börekçi Zekeriye Usta, gerek öyküdeki kahramanlar tarafından gerek de biz okuyucular tarafından beklenen "Namusun kirlendi." tepkisini vermiyor. Çünkü karısını seviyor, onu affetmek için bir çıkış yolu arıyor, kime güvenip güvenmeyeceğini biliyor. Daha çok fikir vermesi açısından öyküden kısaca bahsedelim:
Sevmediği bir adamla evli olan kadın, nice zamandır yolunu gözlediği Selman'ın sözde annesinin hastalığı için getirdiği mektupla önünü ardını düşünmeden annesini ziyarete gitme bahanesiyle yola çıkmaya karar verir. Kocası karısını köye kadar birlikte gidecekleri Selman'a emanet eder. Kasabadan sonra köye gidemezler. Çünkü Selman gidebilecekleri uygun bir araç bulamamıştır. Geceyi, dilekçecinin evinde geçireceklerdir. Kadın ve Selman evin bir odasında yalnız kalıp hasret giderir. Kadın rahat edemez çünkü dilekçeciye güvenmemektedir. Dilekçeci başından beri kadının Zekeriya Usta'nın karısı olduğunu bilmektedir. Selman'ı tehdit eder, kadınla birlikte olmak ister. Odanın kapısını zorlar, açmayı başaramaz. Ortağını alıp gelir, Zekeriya Usta'ya olanları söyleyeceğini, ikisinin de hapse gireceğini söyler. Kadın, bu sırada pencereden kaçar. Bütün gece bir ahırda saklanır. Artık eski halinden eser yoktur. Çünkü Selman'ın tutumu onu soğutmuştur, dilekçeci ve ortağına gereken cevabı verememiş, kadının arkasında durmamıştır kadın da çareyi kaçmakta bulmuştur. Kadın düşüncesizce Selman'ın ardından gidişini sorgulamaya başlamıştır ve pişman olmuştur. Sabahın olunca otobüs durağındaki kahvede kocasını bekler. Haberi alan kocası elbette gelecektir ve ona karşı dürüst olmaya kararlıdır. Bu arada gelen Selman'ın kaçalım teklifini reddeder. Öykünün kadının Selman'a güvenip hata ettiği konusunda aydınlanmasıyla başlayan kırılma noktası Zekeriya Usta'nın kasabaya gelmesiyle devam eder. Dilekçeci ve ortağının ikiyüzlü, dolandırıcı olduğunu bilen Zekeriya Usta onlara tamah etmez ve karısını alıp evine döner. Kadın artık Zekeriya Usta'yı hiç sevmediği kadar sevmektedir.Türk filmine konu olsaydı büyük ihtimalle sonunda kadın namus cinayetine kurban giderdi. Gerçek hayatta da benzer bir olayın sonu namus cinayetiyle bitebilirdi ama Cumalı bize sonu namus cinayetiyle bitmeyen hayatların olduğunu da anlatıyor. Ki bunlar çoğu hayatın fimlerdeki gibi, üçüncü sayfa haberlerindeki gibi olmadığına inanadığım için bana daha gerçekçi geliyor.
Kitapta 26 öykü yer alıyor. Öyküler -birkaç uzun öykü dışında- genellikle 4-5 sayfadan oluşuyor. Cumalı'nın dili sade ve akıcı. Öyle betimlemeler var ki dünyaya farklı bir gözle bakan aklın ürünü, örneğin zamanın geçtiğini anlatırken gölge üzerinden böyle bir benzetme yapmak aklınıza gelir miydi?
Düştükleri yere ıslak bir görüntü veren gölgeler, gün ışıkları ile kuruyormuş gibi, kısalır küçülürken... (s.247)
Melih Cevdet Anday, kitabın arka kapağında yer alan yorumunda Cumalı'nın en dikkat çekici özelliğinin kişiler ve olaylarla okurun arasına girmemesi olduğunu vurguluyor. Cumalı ders vermiyor, "genel ahlaka" aykırı davrananları cezalandırmıyor. Bu da öyküleri klişeye düşmekten kurtarıyor.
Bu insanlar duygularıyla hareket ediyorlar, sevdiklerinin peşinden gidiyorlar, canlarının istediği gibi davranıyorlar. Zihinlerimize kazınmış muhafazakar taşradan farklı bir taşra algısı inşa ediyor kafamızda Cumalı. Ve taşra daha gerçek görünüyor.